
Orlando hücumunda çarkın düzenli dönmesini sağlayan nokta; pota altında Howard’ı düzenli kullanmakla birlikte; içerideki uzunun yahut penetre eden kısanın yardım geldiğinde topu dışarı çıkarması ve devamında topu hızlı çevirip boştaki oyuncuyu bulana kadar pas trafiğini sürdürmektir. Bugün o bahsini ettiğim penetre tehdidini ne Nelson’la ne Carter’la yaratamadılar. Boston’ın çok iyi yardımlaşan ve bu sayede rakibin arka alandaki hızlı pas temposuna ayak uydurabilen savunması da tahmin edersiniz ki Orlando’nun yüzde 39’luk saha içi yüzdesinin ana sebebidir.
Boston’da ilk maçın kahramanı Ray Allen’la iki maçtır yerinde sayan Garnett piyasada yoktu. Nelson’ın yanından adeta yürüyerek potaya giden Rondo hem penetreleri hem de riske edilen orta mesafe şutuyla müthiş üretim sağladı. Kaşla göz arasında 25 sayı, 8 asist yaptı. Pierce’ın 28-5-5’i de psikolojik yıkıma sebebiyet veren LeBron eşleşmesinden sonra yıldız oyuncunun Carter ve Pietrus’un savunmasından pek şikayetçi olmadığının göstergesi olsa gerek. İlk maçta Ray Allen, bu maçta Rondo ve Pierce, belki yarın Garnett...Başroller değişse de sahne hep Boston'ın...
Yarı finallerde üç kez süpürge gördükten sonra doğu finalinde de deplasman takımının 2-0’ı bulması açıkçası insanda yazma iştahı bırakmıyor. Boston’ın son çeyrekteki basit top kayıpları olmasaydı bugün muhtemelen dükkanı erken kapatacaktık. Finalde Paul Pierce gözümüzün içine baka baka ‘bitirmeye geliyoruz’ dedi. Biz de Bobcats ve Atlanta gibi yumuşak geçen iki serinin ardından adeta duvara çarpan Orlando’yu, bilhassa Carter’ı ve finalde de Otis Smith’i görmek için sabırsızlanıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder