19 Nisan 2010 Pazartesi

Beşiktaş'ın Eti Ne Budu Ne?


Maçtan sonra en güzel açıklamayı Özer Hurmacı yaptı. ''Beşiktaş'ı bu kadar defansif kadroyla görünce rahatladık'' dedi. İlk 11'ine baktığımızda Tello ve Bobo dışında yaratıcı oyuncusu yok Beşiktaş'ın. Kulübede sakatlık dönüşü bir türlü toparlayamayan Holosko, 55-60 dakikayı zor kaldıran Yusuf ve takıma küstürülmüş Serdar Özkan (!) var tabelayı değiştirecek. Beraberliğin bile yetmediği ortamda elindeki malzeme buysa ben bir Beşiktaşlı olarak Mustafa Denizli'yi mi suçlamalıyım? Yoksa transfere muadillerinden daha yüksek bütçe ayırmasına rağmen takımın bu kadar hücum özürlü oynamasına seyirci kalan Beşiktaş yönetimini mi?

İlk yarıda neredeyse rakip kaleyi tutan bir etkili şutumuz yoktu. Kendi yarı sahamızdan Bobo'ya şişirilen toplarla pozisyon kovaladık, üretemedik. Fink ve Ernst'in ileri çıkmaması, Tello'nun hazır olmaması orta saha hakimiyetinin Fenerbahçe'ye geçmesindeki birincil etkendi. İkinci yarıda risk aldık, savunma hattını öne çektik ve kanatları kullanmaya başladık. İlk yarıda Gökhan Gönül'ün peşinden ayrılmayan İsmail'in ve 46'da oyuna giren Uğur'un katılımıyla pas trafiğini artırıp topu ayağımızda tutarak rakip kaleye yürüdük ve nitekim bir sol kanat organizasyonunda Lugano'nun eline takıldık ( Hakemlerden dert yanıp bir ara kulüpler birliği başkanlığını bırakan ey Aziz Bey! Bakın, bazen size de kıyak geçilebiliyor) . Bobo'nun pasında gole giden Uğur'a yaptığı kontrolsüz hareketle ''Bu adamın Fenerbahçe'de ne işi var?'' dedirten Bilica sayesinde bu sefer çizgiye gitmeyi başardık. Ama Bobo sağ ayağını açıp atacağı köşeyi Volkan'a öyle bir gösterdi ki; hani kurtaramasa Volkan'a kızardım, o derece. Sonrası aynı tas aynı hamam. Serdar Özkan'ın 75-80 gibi girip tabelayı değiştirdiğini hiç görmedim. Fink'e 85 dakika sabredip Holosko'yu o dakikada oyuna almak da beraberliğin işe yaramadığı ortamda ne ifade ediyor, çözebilmiş değilim.

Sofradan arka kalanlar; çıkan 3 kırmızı kart ve Bilica'nın çirkefliğiydi. Penaltı noktasını kazımak acizlik, terbiyesizlik hatta af edersiniz şerefsizliktir. Lugano'nun elini görmeyen hakem Göçek'in Bilica'yı hem penaltı pozisyonuna sebebiyet hem de sondaj işleminden ötürü 2 sarıyla atması gerekirken husumeti tek sarıyla geçiştirmesi de bildiğin korkaklıktır.

Son 4 haftaya 57 puanla giren Beşiktaş, şampiyonluk ve şampiyonlar ligi fırsatını kaybetti. Bundan sonra ancak ve ancak Bursa maçıyla şampiyonu tayin eden takım olur. Ya muadillerine çalışır yada Bursa'nın reformuna öncülük eder.

1 yorum:

beenmaya dedi ki...

ne oynadığımız kötü futbol, ne Lugano'nun eli, ne Bilica'nın ayağı, ne hakemin cebinden çıkamayan kartları hiçbirinin önemi yok gözümde...çirkinliklere bulaşmadan, efendice, edeplice oynadık ve yenildik. edepsizce, çirkince kazanmadık. işte en büyük farkımız da bu bizim...

ben galip gelmek için her yol mübahtır zihniyetine karşılık böylesine efendi ve edepli olabildiğimiz için gurur duyuyorum takımımla.