1 Eylül 2010 Çarşamba

Türkiye 76 - 65 Yunanistan



Perşembe günkü final sınavımdan dolayı maçı bir gözümle işletme finansmanı kitabını diğer gözümle monitörü süzerek izledim, gözden kaçırdığım ayrıntılar mutlaka olmuştur. Psikolojisi, tansiyonu, atmosferi bir tarafa bu maç, kazanmamız durumunda bizi grup lideri yapıp finallere kadar Abd’yle eşleşme dışında tutacağı için bir anlamda turnuvadaki madalya şansımızı belirleyecekti. Bu açıdan daha anlamlı bir galibiyet oldu. 2009 Polonya’yı hatırlayacak olursak; orda da ikinci tur gruplarında namağlup liderken son maçta Slovenya’yı yenip ilerleyen turlarda Hırvatistan, Rusya ve Sırbistan’ın bulunduğu kulvardan finale rahat yürüyebilme şansımız vardı. Slovenya mağlubiyeti bizi grupta ikinci sıraya itince kendimizi Yunanistan, İspanya ve Fransa’lı daha sert kulvarda bulmuştuk ve çeyrek finalde komşuya kaybedip –Polonya’da final oynayan iki takımı da mağlup ettiğimiz şampiyonanın dışında kalmıştık. Bir yıl öncesinden ders çıkaran takımın şimdi bunun farkındalığıyla oynuyor olması oldukça önemli.


Maçtan önceki en büyük merakım; Rusya karşısında işe yarayan alan savunmasının Yunanistan’a karşı göstereceği reaksiyondu. Ersan’ın 26 sayılık performansı elbet her türlü övgüyü hak eder yalnız bu galibiyet yine bu turnuvayla yavaş yavaş takım karakteristiğine oturmaya başlayan zone defansın zaferi… İlk dakikalarda Spanoulis’i Ömer Onan’a kurban veren Yunanistan yine penetre sonrası paslarla topu potadan uzakta konuşlanan şutör uzunlarına çıkarıp dışarıdan/orta mesafeden sayı üretimine gitti. İlk molanın ardından Sofo’yu oyuna sokup bu sefer oyunun yönünü alçak posta çevirdiler ve 2.06’lık pivotun içeride yarattığı size avantajını kullandılar. Sofo onları içeride bir süre idare etti. Fakat milliler alan savunmasına geçince Yunanistan cephesinde artçı sarsıntılar belirmeye başladı. Ömer Aşık ve Semih topun boyalı alana artık nadir indiği anlarda Sofo’ya faul yapma pahasına potayı göstermedi. İçeri sızan kısalar Murat Murathanoğlu'nun yeri göğü inleten blok nidaları eşliğinde yine bu tandemin engeline takıldı. Yunanistan topu üç sayı çizgisi civarında çevirip şut veya penetre için boşluklar ararken zone’un gerektirdiği stence’leri takım halinde başarıyla uyguladık ve topu dışarıda eline alan her Yunanlıyı en az bir oyuncuyla karşılamayı bildik, boşluk vermedik. Bugün Yunanistan’ın 22 ikilik, 33 tane de üçlük kullanması tamamen topun alan savunması karşısında pota altına indirilememesi ve neticesinde hücumların dış şutlara bağımlı kalmasıyla ilintili. 33 üçlükte 10 isabetle maç kazanmak da ancak bu kadar mümkün.


Yunanistan’ın bize cevabı tam sahada baskı yapıp bizi top kaybına zorlamak şeklinde oldu. İkinci yarıda bir ara topu yarı sahaya Semih’le taşımak zorunda kalsak da bu baskı ciddi bir etki yaratmadı. Hücumda iç-dış dengesini müthiş oturttuk. Ersan dışarıdan 6’da 6 üç sayı isabetiyle oynadı, boyalı alanda da Semih ve Ömer’in total üretimi 22 sayıyı buldu. Hidayet’in 8 sayı, 6 ribaundunu ‘’Bu seferlik de böyle olsun’’ diyip geçiştirdik. Yalnız 12 şutta 2 isabet kesinlikle Hido’nun rakamları değil. İşler yolunda giderken olumsuz düşünmek istemiyorum fakat şu şartlarda yiyeceğimiz bir kaza kurşununda sehpaya oturacak ilk kişi sanırım Hidayet olur. Sinan Güler'in savunmaya kattığı enerjinin bir benzerini dün hücuma getiren, top bizdeyken dizginleri ele alıp takımı yönlendiren, hücumda temponun belirli bir seviyenin altına inmesini engelleyen Kerem Tunçeri de saygıyı fazlasıyla hak edenlerden…


Şimdi önümüzde Porto Riko ve Çin maçları var. Takım hazır kazanma havasına girmişken iki maçı da kazanıp bu gruptan namağlup lider çıkacağımızı düşünüyorum. Sonrasında önümüze gelen rakiplere göre madalya şansımızı daha rahat konuşabiliriz.

Hiç yorum yok: