21 Eylül 2010 Salı

Bihter, Fatmagül. And the Next One?



Amerika’da dizi sezonu açılmaya başladı. Her gün bir dizi sezon prömiyeri yapıyor. Bizim gibi haziran’da perdelerini indirip ağustos sıcağında tekrar açan Türk dizi maratonuna alışkın bünyeler için ecnebilerin verdiği 9 aylık ara epey uzun geliyor malum. Birçok detay unutuluyor, son sezon finalleri tekrar izleniyor, hafızalar tazeleniyor. Komedi hastası olduğum için benim üç günlük takvimim oldukça yoğun. Bu gece 2 Cbs sitcom’u How I Met Your Mother ve vazgeçilmezim Two and a Half Men var. Modern Family ve bir gece sonra da The Big Bang Theory…Evrim'in tavsiyesi üzerine başladığım ve aslında birer efsane olan Dexter’la Fringe’i de biraz geriden takip etmeme rağmen merakla bekliyorum. Fringe belki hakkında methiyeler düzülecek kadar geniş bir back ground’a sahip değil ama JJ Abrams amiyane tabirle içine etmezse bu dizi önümüzdeki dönemin Lost’u olabilir. Her bölümde birbirleriyle ilintili ama şeklen farklı konuları işleyen ve sonunda puzzle’ın parçaları bir araya geldiğinde ortaya esrarengiz görüntüler çıkan müthiş bir bilim-kurgu. Üçüncü sezonu başlamadan evvel elimde 2. sezona ait izlemediğim birkaç bölüm kaldı, şimdilik stokta tutuyorum. Supernatural ve The Mentalist de arkadan yetişebilirsem radarıma çekebileceğim diğer diziler…


Bizim topraklarda ise görüntü aynı. Türk toplumunun kökleşmiş ve hafif saplantılı, duygusal/aşksever girdabına tohum atıp ordan filizlenerek reyting güden senaristlerimiz yine yaratıcı (!) ürünlerle çıkıyorlar karşımıza. Kanal D’de başlayan ve adıyla facebook’a malzeme olan Fatmagül’ün suçu ne? dizisi çok tutar, şimdiden söyleyim. Haziran sonunda Aşk-ı Memnu’yla final yapan Beren Saat daha demlenmeye fırsat bulamadan yine aynı kanalda çıkacak karşımıza. İlk bölümdeki acizkar, tecavüze uğramış görüntüsüyle biz duygusalların kalplerini şimdiden fethetti (!) Kanal D de tek bölümü görücüye çıkmış dizinin aynı gün içinde 3 kez tekrarını verebildiğine göre ilgi ortada, vatana millete hayırlı olsun. Asmalı Konak’tan sonra aşiret dizileri nasıl patladıysa, gençlik/sınıf dizileri bir süre sonra beyaz perde’ye taşınıp ardından insanlara Hababam Sınıfı efsanesini remake ettirebilecek kadar cüretkar duruma getirebiliyorsa bu kavuşamayan sevgililer, töreye yenik düşen aşıklar edebiyatı da elbet şekeri bitene kadar çiğnenecektir. Yine vazgeçilmezimiz aile dramalarını da unutmayalım; Yaprak dökümü... Hafif sosyoelit versiyonu; Aşk-ı Memnu... Bunların devamını da heyecanla bekliyoruz.


Bugün bu ülkede bir bilim-kurgu, bir polisiye dizi neden yapılmıyor denildiğinde aldığımız cevap hep aynı; toplum bunu seviyor. Yani arz-talep meselesi…Bu sebeple senaristlere kız(a)mıyorum, adamlar tüketicinin ne istediğini biliyor ve piyasaya göre oynuyor. Hani bugün Fringe’i bir Türk senaristine emanet edecek olsak diziyi 3 bölüm sonra labaratuar araştırmaları sırasında birbirlerinden etkilenen Peter’la Olivia’nın aşkına çevireceklerinden hiç şüphem yok. Orada FBI, ZFT denen bir organize biyo-terörist grubun sırrını çözmeye çalışıp her bölüm sonunda ağzımızı açık bırakıyor. Bizde de (her ne kadar türleri tamamen farklı olsa da) bunun Emniyet Müdürlüğü versiyonunda Rıza baba ve çetesi kapkaç, koca dayağı yiyip kaçan kadın, okul civarında uyuşturucu satan kurye gibi derin (!) vakalarla uğraşıp her sorunu 90 dakika içinde sektirmeden itinayla çözüyor.


‘Arka Sokaklar’ dizisini eleştirmiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ben sadece bizim senaristlerin ‘Halk bunu seviyor’ klişelerinden uzaklaşıp önümüze daha farklı türleri sunmasını istiyorum. En azından bir denensin, görülsün. Şu bahsini ettiğim yabancı dizilere kendi insanımızın gösterdiği yoğun ilgi ve alt yazılarının haftalık indirilme rakamları bile bu türlerin bizim topraklarımızda ne kadar ilgi uyandırabileceğinin göstergesi aslında. ‘ Onu ancak el oğlu yapar. Bizde o kadar geniş düşünecek beyin yok. Ya da maliyeti bizi aşar’ diyenler olabilir. Ama ben hiçbir kanal, yapımcı veya senaristimizde ‘kendiliğinden desteklenmiş bir farklılık yaratma arzusu’ göremedim. ‘’X kanalında şu dizi çok tuttu. Hemen copy-paste. Biz de yapalım.’’ Ve bu sadece dizi eksenli bir süreç de değil. İnsanların evine girme, özelini görme gibi tamamen merak temelli bir hastalığımız var. Bunun için Yemekteyiz programı bu kadar çok tuttu. Bunun için Star Tv ‘’Yemeğe bizdeyiz’’ diye aynı formatı kopyala-yapıştır yaptı. Bunun için zamanın BBG yarışmaları beşinci, altıncı evrelerini gördü. Merak, duygusallık, ajitasyon. Bizdeki reytingin üç temel sac ayağı…


Şu an sağlam bir dublaj yapılsa Ezel dışında uluslar arası alanda izlenebilecek kaç dizimiz var? Halil ile Menekşe’nin aşkını Arap yarım adası dışında kim takar? Bizde tür/çeşit sayısının azlığına rağmen halen çekimi devam eden 100’ün üzerinde dizi var ve belki de 3-4 bölüm sonra rafa kalkan dizilerin son nefeslerini verme sebebi de bu; aynı rutini takip edip kadroca daha güçlü yapımlara yenik düşmek…


Her işletme muhatap olduğu güruhun taleplerine yanıt verir, istenileni üretir. Fakat daha farklı ürünler talep eden azınlığa hitap edecek paketlerle de örnek teşkil edilip, bununla birlikte mevcut kitleler pekala genişletilebilir. Ben kimsenin kalite olarak bir Fringe, bir Lost yapmasını beklemiyorum. Ama Bihter’den sadece 3 ay sonra daha sapsız versiyonunu, yine aynı yüzle görmeye de tahammül edemiyorum.

Hiç yorum yok: