30 Temmuz 2010 Cuma

Mesele Guti, Q-7 Değil. Zihniyet!


Futboldaki başarı tanımlamasının salt bilanço üzerinden şekillendiği bir ülkede taraftarı kestirme yoldan memnun etmenin en yegane yolu yıldız transferi. Oyuncunun, teknik adamın değeri elbet sahaya koyduklarıyla ölçülür ama başkan için bir kaçış noktası mutlaka vardır. Futbolumuzda hüküm süren oligarşinin tunç kanunları da bu anlayışın bir nevi sac ayağıdır yoksa Yıldırım Demirören’in o koltukta 6 yıl oturması ve 3 yıl daha oturacak olması nasıl açıklanabilir?


Guti ve Quaresma’nın geliş nedenlerini sokaktaki çocuk biliyor. Guti üzerinde boy attığı topraklara veda ederken kariyerinin son iki-üç yılını ya düşük profilli bir Avrupa kulübünde yada Katar’da, Özbekistan’da geçirecekti, Schuster kontenjanından Beşiktaş’ı seçti. Quaresma’nın son kez büyük kulüplerin kapısını tıklatmak için kendini ıspat edeceği ve banko süre alabileceği bir mekana ihtiyacı vardı. Büyük liglerden beklediği teklif gelmedi, Portekiz’e dönseydi yeniden ‘ülke topçusu’ etiketi vurulacaktı sırtına, ufak çaplı bir menajer ayağından sonra o da hava alanında davul zurnayla karşılandı.


İki transfere de şimdilik nötr’üm. Plezen maçından sonraki karamsarlığı da imza şov’lardaki coşkuyu da çok kuvvetli hissetmiyorum, bekleme modundayım. Bu Guti ve Q-7 hamlelerini onaylamadığım anlamına gelmesin. 34 yaşında da olsa Guti’nin hala 2 yıl bu düzeyde oynayabilecek kredisi var, bu hamleyi salt marketing temelli görmek yanlış olur. Quaresma futbolcu kariyeri için zirve yaş denebilecek zamanda geldi, burayı bir basamak olarak görüyorsa -ki bana göre öyle- önceliği elbette alacağı para değil, saha içinde yaptıkları olacak keza bu da tercihi anlamlı kılan en temel gösterge...


Dünyaca tanınmış bir teknik direktör, futbol standartlarımız ölçüsünde yıldız sayılabilecek iki oyuncu çoğu zaman gönül tellerini titretmeye yeterdir. Fakat son 13 yılda 2 lig şampiyonluğu yaşamış, çapı, yaptıkları ve yapacakları belli bir takım için paranın başarıyı garanti etmediği bir ortamda çıtayı bir anda bu kadar yukarılara çektirecek kadar güçlü bir sebep midir, işte orası tartışılır. Kartal yuvasına akın edip 88 liralık yeni formasını sırtına geçiren Beşiktaşlı’yı çılgına çeviren gücün korkutuculuğundan bahsediyorum. Ortada henüz netleşmiş, ayıklanmış bir kadro, oturmuş bir şablon yokken taraftarın sadece imza şov’larla kendinden geçmesine, 6 ay evvel ‘’yeter Yıldırım Demirören yeter’’ dediği başkanını Guti’nin imza töreninde aynı tezahüratı bu sefer övgü minvalinde kullanarak kahraman ilan etmesine hiçbir anlam veremiyorum. Tıpkı ‘’Beşiktaş taraftarın değil, kongre üyelerinindir’’ deyip taraftara dış kapının mandalı muamelesi yapan başkanın şimdi ‘’Biz elimizden geleni yaptık, sıra sizde’’ sözleriyle seslendiği taraftardan ne yüzle destek beklediğini anlamadığım gibi…


Demirören nabza göre şerbet veriyor. Yarın kaybederse bahanesi hazır: ‘’En iyilerini getirdik, olmadı’’. Ülkedeki taraftar profilinin ne arzu ettiğini, sonuçlara nasıl reaksiyon vereceğini iyi biliyor ve piyasaya göre oynuyor. Bizim ülkemizde güven kaybetmek de gönül almak da işte bu kadar kolay! Benim için 2-1’lik Bursa maçından sonra başkan neyse şimdi de o! Bir şey değişmedi, en azından saha içinde. 6 yıllık başkanlık döneminde camiaya sadece bir şampiyonluk yaşatmış, süper kupa ve Türkiye kupalarıyla kendine kredi yaratmış, literatüre ‘başkanına veresiye yazdıran kulüp’ nitelemi kazandırmış, kendince bir Beşiktaşlılık duruşu yaratmaya çalışan ama ‘’Seçilmezsem yarın paramı alırım’’ diyecek kadar büyük Beşiktaşlı (!) olan ve maçlara PAF takımıyla çıkacağız deyip üç gün sonra U dönüşü yapacak kadar sözünün eri (!) bir başkan o benim gözümde… Ve üzerinde oturduğu makamı hak etmesi için hala bir şeyler ıspat etmesi, başarması gereken bir başkan! Oyuncu/teknik adam için doğru/yanlışın sadece tabelada yazdığı bir ülkede bu da başkanın 6 yıllık mali dökümüdür, enterese edilir, edilmez orası ayrı! Başarısız geçen bir sezonun ardından, büyümesi muhtemel tepkileri püskürtmek adına yapılmış en kısa ve basit çözümün alt yapı değerleri çok da olumlu kullanılmayan bir ülkede Demirören özelinde nasıl gerçekleştiğine bir kez daha tanıklık ettik. Umarım fayda getirir.


Beşiktaş taraftarından ise (başkana) tepkisini doğru fakat dile getiriliş şeklini yanlış bulduğum bu davayı unutmamasını, kendisini basın kanalıyla çizilmiş o pembe panjurlu resmin içerisinden çıkarmasını bekliyorum. Bu coşkunun kötü neticelerde yerini öfkeye ve nefrete bırakmamasını umut ederek tabi…Zira dün üçlük, dörtlük olunabilecek Plezen maçı korktuğum senaryonun başlangıcı olabilirdi.

Hiç yorum yok: