30 Aralık 2010 Perşembe

Almeida & Fon & Demirören



Yıldırım Demirören’in Salı akşamı konuk olduğu yüzde 100 futbol programını izlerken Almeida ve fon olayı dikkatimi çekti. Başkanı uzun süre dinledim, dinlerken kurguyu kafamda tarttım, analiz ettim fakat her halükarda Demirören’in canlı yayında ağzını kulaklarına vardıran bu ekonomik anlaşmanın daha çok fon yararına olduğu sonucuna vardım.


Şimdi şartlar şöyle;

-Söz konusu şirket 2 milyon euro’luk bonservis bedelini Beşiktaş’ın hesabına yatıracak ve para aynı hesap üzerinden Bremen kulübünün kasasına girecek.

-Parayı ödeyen taraf fon olsa dahi oyuncunun tüm kullanım hakları Beşiktaş’ta olacak. Yani fon sahiplerinin Beşiktaş kulübünün isteği dışında oyuncuyu satma, kiralama vb. işlemleri yapma hakkı yok.

-Beşiktaş oyuncuyu mevcut sözleşme süreci içerisinde 10 milyon euro ve üzeri bir bedelle satarsa bu paranın %55’i kulübe kalan %45’i fon sahiplerine aktarılacak.

-Beşiktaş, Almeida’yı 3,5 yıl içinde satamazsa 2 milyon euro bonservis + bu süreçten doğan faiz haddini fon sahibi şirkete ödemek durumunda.

-3,5 yıl içinde Beşiktaş’a 10 milyon euro’nun altında bir teklif gelir ve kulüp evet derse ne olacağı konusunda net bir fikrim yok fakat yukarıdaki maddelerden hareket edecek olursak; büyük ihtimalle bu durumda Beşiktaş’ın 2 milyon euro + ilgili süre içerisindeki faiz haddini fon şirketine ödeyip oyuncuyu satabilme opsiyonu var. ( Bu durumda fon sahiplerine yüzde 45’lik bir ödeme yapılması söz konusu değil tabi)


Anlaşma kime hayırlı?

-Burada anlaşmanın esas kar eden tarafı fon sahipleri. Çünkü şirketin cebinden ilk etapta bonservis için 2 milyon euro para çıkıyor fakat oyuncu satılsa da satılmasa da şirket bu parayı fazlasıyla geri alıyor. Örneğin; Almeida satılmazsa şirket, Beşiktaş kulübünden 3,5 yıl sonra oyuncunun bonservis + ilgili dönem faiz haddinden kaynaklanan parayı geri alacak. Bu durumda fon, Beşiktaş kulübüne 3,5 yıl için faizle borç para vermiş gibi olacak. Almeida anlaşma kapsamında belirtilen minimal satış rakamı olan 10 milyon euro’ya satılırsa buradan şirketin kasasına 4,5 milyon euro para girecek. Yani yine şirket kar edecek. 3,5 yıl içinde Beşiktaş kulübü Almeida'nın bonservisini fondan almak isterse de (şu an 2 milyon euro'ya alabilecekken) 3,5 milyon euro para ödeyecek.


-Beşiktaş için bu anlaşmadaki tek karlı opsiyon Almeida’nın 10 milyon euro veya üzeri bir rakama satılması olur. Bu durumda Beşiktaş minimum 5,5 milyon euro’yu (paranın % 55’lik dilimini) kasasına koyar ve fon sahiplerine ayrıca Almeida’nın bonservisi için ödenmiş olan 2 milyon euro’yu vermekten de kurtulur. Yani kasaya girecek olan 5,5 milyon euro net kardır. Takım hem kasasını doldurur hem de o süre içerisinde Almeida’dan bedavaya yararlanmış olur. Fakat 3,5 yıl içerisinde satamazlarsa bu durumda yukarıda belirttiğim gibi sadece fondan 3,5 yıl için kredi almış gibi olurlar ve şu an ellerinde hali hazırda verebilecekleri bir 2 milyon euro varken gereksiz yere faiz ödemiş olurlar. 10 milyon euronun altında olup, kulübün evet diyebileceği tekliflerde ise fonun kar katkısı alması söz konusu değil. Bu durumda Beşiktaş’ın edeceği kar tamamen gelecek rakamla alakalı.


Fon daha akıllı

Şirketi bu ekonomik iştirake yönelten önemli gerekçelerinden biri Almeida’nın henüz 26 yaşında olması. Portekiz milli takımında oynayan, hatrı sayılır bir pazar hacmi olan ve kariyerinde bir büyük sözleşme daha yapabilecek kudrete sahip bir oyuncu Almeida, burası doğru. Fakat işin en cazip tarafı; bonservis bedelinin 2 milyon euro gibi söz konusu oyuncuya göre çok düşük bir rakam olması. Şirketin içeriği, yapısı ve künyesi hakkında hiçbir şey bilmesek de burada önem arz eden iki unsur var; bonservis bedeli ve oyuncunun tekrar pazarlanabilirliği… Bir tarafta 2 milyon euro ve diğer tarafta Almeida’dan bahsediyorsak ve anlaşma en kötü şartlarda bile ekstradan size bir faiz kazancı getiriyorsa şu saatten sonra fonun olaya neden müdahil olduğunu sorgulamaya sanırım gerek yok. Demirören canlı yayında ‘’Bizden geçtiğimiz yaz Almeida için 6 milyon euro istediler’’ dedi. Misal Beşiktaş bu transferi o dönemde bu maliyet üzerinden gerçekleştirseydi fon kesinlikle bu rakam karşısında anlaşmanın bir tarafı olmayacaktı.


Beşiktaş oyuncuyu satarsa cebinden 5 kuruş çıkarmadan kasasına minimum 5,5 milyon euro koyacak. Fakat benim anlamadığım nokta şu: Demirören ‘’Biz parayı kendi cebimizden vermeye hazırdık, birden fon geldi, bizi buldu’’ dedi. Yani Beşiktaş’ın hali hazırda Bremen'e verebileceği bir 2 milyon eurosu vardı. Fakat söz konusu bedel bu kadar düşükken ve karşılığında Almeida gibi profilli, ileride ciddi rakamlara satılma ihtimali kuvvetli bir forvet alınmışken daha sonraki olası bir yüksek bedelli satışta (ki; burada 10 milyon euro ve üzeri rakamlardan bahsediyoruz) pastanın tamamını alma şansına karşın burada fonu kara ortak etmenin anlamı ne? Hani Almeida’nın yada alınacak herhangi bir futbolcunun bedeli 8-10 milyon euro gibi yüksek miktarlar olsa Beşiktaş kulübüne hak veririm ama söz konusu para yalnızca 2 milyon euro yani Nihat’ın yıllık alacağı kadar bile değil... Almeida’yı yarın 15 milyon euro’ya satsa 2 milyon euro’luk fon için karşı tarafa 7 milyon euro kar katkısı ödeyecek Beşiktaş. Satamazsa da boşuna faiz ödemiş olacak.


Sonuç olarak bonservis bedellerinin daha ekstrem seviyelerde olmadığı yada oyuncunun kendi ederinin altında bir maliyetle el değiştirdiği bu tip durumlarda bu tarz anlaşmaların pek kulüpler lehine olacağını düşünmüyorum. Fon şirketi her halükarda karlı. Beşiktaş’ın karı ise sadece oyuncuyu elden çıkarabilmesi durumunda mümkün olacak. Tabi onun da ( 2 milyon euro için) yüzde 45’ini feda ederek…

5 Aralık 2010 Pazar

Orlando & Virüs & Bogut & İddaa



Dwight Howard, JJ Reddick, Jameer Nelson ve Mikael Pietrus’u mide virüsüne kurban veren Orlando 7,5 kişilik rotasyonla oynadığı bu sabahki maçta rakibin Milwaukee olmasının da etkisiyle fena görünmedi. Ersan ve arkadaşları oyunun büyük bölümünü domine etti, farkı erken bulup bu avantajı 7-15 marjında tutmayı başardı fakat o öldürücü darbeyi bir türlü vuramayınca kapı aralık kaldı. Jason Williams’ın solo üçlükleriyle direnen ve son anlarda serbest atış çizgisinden 5/16 ile atan Bogut’a yaptıkları ‘’Hack a Bogut’’ taktiği ile son kozunu oynayan rakibe bir ufak davetiye gönderdiler. Neyse ki Orlando’nun o davete gitmeye pek niyeti yoktu!


Grup maçlarını lider bitirmeyi garantiledikten sonra gruptaki 6. maçı için prestij amaçlı Türkiye’ye gelmiş CL takımlarını andıran kadrosuyla Orlando’nun silahları sınırlanmıştı. J Nelson’ın yokluğunda komutayı Vince Carter devraldı. Sertlikten pek haz etmeyen ve oyununu genelde şut üzerine temellendiren Carter savunmada hemen hemen her pozisyonda yumuşak kalan Bucks’a karşı bu sefer doğru olanı yapıp sürekli içeri penetre etti, temas kovaladı. Üç sayı çizgisinin gerisinden 5’te 0 atmasına karşın potaya yürüdüğü pozisyonlardan çoğunlukla sayı/faul çıkarmasını bildi. Carter’ın en büyük destekçisi olması beklenen Rashard Lewis ise berbat şut performansıyla oynadığı maçın belirli bölümlerinde biraz da koçunun iteklemesiyle Corey Maggette’ye karşı fizik avantajını kullanıp bir-iki kez göstermelik post move oynamaya çalıştı fakat Maggette’ye yaptığı bir hücum faulün sonrasında o da sırtı dönük oynamaya alışık olmadığını görüp vazgeçti. Boyalı alanda Gortat yeteri tehditi yaratamayınca ve takımın iki oyun kurucusu toplam 3 asistte kalınca (top dönmeyince) 4 kısa + 1 uzun sisteminin çıkış noktası olan Lewis’in o alışıldık müthiş pas trafiğinin sonrasında dışarıdan bulduğu boş atışları Bucks karşısında bulması pek mümkün değildi. Takım olarak üç sayı denemelerinde sezon ortalamasına (23,6) yaklaşılsa da bunların sadece 6’sını sayıya çevirebildikleri gibi Jason Williams’ın 3/3’ü dahil birçoğu set üzerinden gelmedi.


Diğer tarafta ise Howard’ın yokluğu ve Gortat’ın uyurgezer modunda takılmasıyla hem oyunu hem de rakamlarıyla ışıldayan bir Bogut vardı. Sırtı dönük aldığı topları yüzdeli bitiren ve girmeyen her iki toptan birini de içeri tipleyen (8 hücum ribaundu aldı) Bogut takımın imdat düğmesine bastığı anlarda sahne aldı ve Gortat’a sayılarda 31-2, ribaundlarda 18-10’luk üstünlük kurdu. Yine Gortat’ın hücumda hemen hiç rol almaması Bogut’un üzerindeki savunma yükünü azalttı, çok rahat bir maç çıkarttı Avustralyalı. (Maçın kazanılmasındaki en büyük faktördü bana göre). Maça kötü başlayan John Salmons da tepeden gelen basit perdeleri kullanıp orta mesafeden adeta şut idmanı yaparak korna çaldığında 16’yı buldu (Bir ara FT çizgisi civarında peş peşe 2-3 şutuna hiç el gösterilmediğini hatırlıyorum.) SVG’nin rakibin hızını kesmek için bir hamle yapması bekleniyordu fakat alan savunması herkes için sürpriz oldu. Bucks’ın zone’a karşı iyi hücum ettiğini ve alan savunmasını cezalandıracak ciddi bir dış tehditleri olduğunu düşünmüyorum fakat özellikle savunma ribaundlarında bu kadar sıkıntı yaşanırken zone’a geçmenin ve kaldır-at modunda hücum eden Bucks’a bu sayede topu dolaştırma imkanı vermenin mantığını ben şahsen çözemedim. Brandon Jennings gecenin iyilerindendi, Ersan ise topa dokun(a)madığı her hücumda parkenin bir ucundan diğer ucuna koşturmaya devam etti. İçeride Bogut arka alanda da Salmons ve Jennings gibi iki ego varken Ersan nasıl sabırla kendini bu kadar hazır ve motive tutabiliyor, anlamıyorum. Şu takımdan ayrılması en büyük dileğim…


Orlando’nun eksiği, Milwaukee’nin basiretsizliği maçın tek cümlelik özeti... Orlando, Howard’ın oynamadığı, Gortat'ın da yokları oynadığı maçta ribaund almakta ve Bogut’u savunmakta sıkıntı yaşadı. Topu çevirmekte, organize olmakta zorlandı ve hücumda Carter'ın dalışları dışında kendilerine kullanılabilir bir opsiyon yaratamadı. Milwaukee ise rahat önde götürdüğü ve kontrolünde tuttuğu maçı kıracak hamleyi yapamayarak rakibini son ana kadar oyuna ortak etti ve o son anlarda Bogut’a yapılan taktik faullere rağmen (Bogut çizgide bir ara 10’da 2’ydi) yine Avustralyalının dominant oyunuyla maçı kazanmasını bildi.


Genelde futbol maçlarına verdiği kepaze oranlar yüzünden eleştirilen İddaa ise dört oyuncudaki virüs sebebiyle Milwaukee’nin favori konuma geldiği ve birçok bahis firmasının ev sahibi aleyhine -4,5 handikap açtığı bu maçta ev sahibinin handikapını -0,5’a düşürerek gönül rahatlığıyla Milwaukee’ye oynamamı sağladı. Teşekkür ederim kendilerine. 20’ye 145 aldık. Kısa gecenin güzel karı.