Dallas Mavericks'i 1999 yılında, basketbolun ve dolayısıyla NBA'in hayatımın bir parçası olmaya başladığı dönemde Nash'li, Finley'li, Nowitzki'li kadrosuyla izlemeye başlamış ve o an franchise'ını umursamadan takımım ilan etmiştim. Fakat takımı esas sahiplendiğim dönem 2006'da Miami'ye kaybettiğimiz final serisi olmuştur. Sonrasında 67-15'lik efsane sezona ve yine fena olmayan +50 galibiyetlik derecelere rağmen ilk turun ötesini geçememek bende her seferinde daha hissedilebilir bir üzüntü yarattı ve bu zincir bana Dallas'ı hayatımın bir diğer anlamı olan Beşiktaş kadar sevdiğimi fark ettirdi.
Sırtına en kocamanından loser damgası yiyen, regular dönemde 72-10 yapsa dahi rüştünü seri oynamadan ıspat edemeyecek bir takımın arkasında durmak için gerçekten sevmek gerek. Nisan ayında büyük ölçüde konferans ikincisini belirleyecek maçta Lakers'tan fark yiyen, o mağlubiyetin etkisiyle play-off'lara dağınık giren, ilk turda herkesin eşleşmek için can attığı ve Kaan Kural'ın NBA Stüdyo'da Lakers'tan maç dahi alamazlar dediği takımım bugün kendi elleriyle tarih yazdı. Fakat herşeyin ötesinde şampiyonun ayağa kalkmasına müsaade etmeden bir duruş, bir çizgi gösterdi. Evet hala bir winner değiliz, bu sezon şampiyon da olamayabiliriz ama 30'lu yaşları çoktan devirmiş, birçoklarına göre miadını doldurmuş bu kaşarlar topluluğu ( Başta Kidd ve Terry) bu akşam sorumluluk alarak, takım gibi oynayarak, Nowitzki'nin arkasına saklanmayarak da ayakta durabileceğini gösterdi. Bu da 2011'in bizim için en güzel hikayesi oldu.
Teşekkürler hepinize.